Berzah nedir?

Berzah nedir?

Onların önlerinde, diriltilip kaldırılacakları güne kadar bir berzah (ara dönem) vardır.[1]

İmam Cafer Sadık’tan (aleyhisselam) şöyle rivayet edilmiştir:

…Ancak Allah’a andolsun ki, ben sizler için berzahtan korkmaktayım!

Ravi, “Berzah nedir?” diye sorduğunda, İmam (aleyhisselam) şöyle buyurdu:

Berzah, ölünce kıyamete kadar kalınan kabirdir.[2]

Kutb-i Ravendî’nin “Lübbü’l-Lübab” kitabından şöyle nakledilmiştir: Bir hadiste şöyle geçer:

Ramazan ayında her cuma gecesi (perşembeyi cumaya bağlayan gece) ölüler (evlerine gelip) yüksek sesle bağırarak şöyle derler:

“Ey ehlim (eşim)! Ey çocuklarım! Ey yakınlarım! Bize bir şeyle iyilikte bulunun ki, Allah da size rahmet etsin; bizi hatırlayın, unutmayın; bize acıyın, garipliğimize, yal-nızlığımıza merhamet edin. Şüphesiz biz dar bir zindan, keder, gam ve zorluk içinde yaşamaktayız. O hâlde sizler de bizim gibi olmadan bize acıyın, duanızı bizden esirgemeyin, bizim için sadaka verin, belki bu vesileyle Allah bize rahmetini gönderir. Ey Allah’ın kulları! Biz de sizin gibi güçlüydük; sözlerimizi duyun, bizleri unutmayın. Sizin, içinde bulunduğunuz refahı biz de yaşadık, elinize geçen mallara biz de sahiptik. Biz onları Allah yolunda harcamadık, yoksulun ve hak sahibinin hakkını vermedik. Sonuçta ise, onlar bizim için vebal (günah vesilesi) oldu, faydası ise başkalarına dokundu. Bize bir dirhem, bir parça ekmek veya herhangi bir şeyle (fakire vermek ve ihsanda bulunmak suretiyle) merhamet edip acıyın.”

Ardından şöyle feryat ederler:

“Yakında siz de nefsinize ağlayacak, ağlamanızdan ise hiç fayda görmeyeceksiniz. Nitekim biz de (şu an) ağlıyor ama fayda elde edemiyoruz; o hâlde bizim dururumuza düşmeden, çalışın.”[3]

Câmiu’l-Ahbar’da nakledildiğine göre, bir grup ashap Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve alih) şöyle buyurduğunu rivayet etmişler: Ölülerinize hediye gönderin.” Ashap, “Ölülerin hediyesi nedir?” diye sorduklarında, buyurdu ki: “Sadaka ve duadır.” Ardından şöyle buyurdu:

Müminlerin ruhları her cuma günü evlerinin hizasında dünya semasına inerler, hüzünlü bir sesle ve ağlar hâlde şöyle feryat ederler:

“Ey ehlim! Ey babam! Ey annem! Ey yakınlarım! Allah sizlere merhamet etsin; bizlere, önceden bizim elimizde olan mallarla iyilikte bulunun! O mallar ki, şimdi azap ve hesabı bize kaldı, faydası ise başkalarına ulaştı.” Daha sonra her ruh kendi yakınlarına seslenerek şöyle der: “Bize bir dirhem, bir parça ekmek veya bir elbiseyle de olsa iyilikte bulunun, ta ki Allah da size cennet elbisesi giydirsin.”

Ashap diyor ki:

Ardından hem Resulullah (sallallahu aleyhi ve alih), hem de biz ağladık. Peygamber (sallallahu aleyhi ve alih) konuşamayacak derecede hüngür hüngür ağladıktan sonra şöyle buyurdu:

Onca nimet ve sevinçten sonra bu toprakta çürüyenler de sizin din kardeşlerinizdir. Kendilerine azap edildiğini ve helâkete uğradıklarını bildirir ve şöyle derler:

‘Eyvahlar olsun bize! Eğer elimizde olan şeyleri Allah’ın itaat ve rızası yolunda harcamış olsaydık, şimdi size muhtaç olmazdık.’ Sonra hasret ve pişmanlıkla geri dönerek (diri yakınlarına hitaben) şöyle seslenirler: Çabuk ölülerin sadakalarını gönderin![4]

Aynı eserde Peygamber efendimizden (sallallahu aleyhi ve alih) şöyle nakledilmiştir:

Bir melek, ölü için verdiğiniz her sadakayı, parlaklığı yedi kat göklere erişen nurdan bir testi içerisine alır; kabrin kenarında durur ve kabirdekilere şöyle nida eder: ‘Selâm olsun size ey kabir ehli! Yakınlarınız sizlere şu hediyeleri gönderdi.’ Ölü de onu alıp kabrine koyar, böylece kabri genişler.

Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve alih) daha sonra şöyle buyurdu:

Bilin ki, ölüye sadaka vermekle de olsa merhamette bulunan kimseye, Allah nezdinde Uhud Dağı kadar mükâfat verilir, Allah’ın Arşı’ndan başka hiçbir gölgenin olmadığı kıyamet gününde, Allah’ın Arşı’nın gölgesinde yer alır, böylece bu sadakayla hem ölü, hem de diri kurtuluşa erer.[5]

Nakledildiğine göre, birisi rüyasında Horasan Emiri’nin yalvarıp yakararak şöyle dediğini görmüş:

Köpeklerinizin önüne attığınız şeylerden bana da gönderin, ona bile muhtaç durumdayım.[6]

Allâme Meclisî, “Zadu’l-Mead” adlı kitabında şöyle der:

Ölüleri unutmamak lâzım; zira hayırlı işlerden mahrum durumdalar; mümin kardeşleri, yakınları ve çocuklarına ümit bağlamışlar, dört gözle onların ihsanlarını bekliyorlar. Özellikle de gece (tehec-cüt) namazlarında, farz namazlardan sonra ve kutsal mekânlarda dualarını bekliyorlar. Anne ve babaya diğerlerinden daha çok dua etmek ve hayırlı işler yapmak gerekir.

Bir hadiste şöyle geçer: Nice evlâtlar vardır ki, anne ve babaları hayattayken kötü olsalar da, onlar öldükten sonra haklarında yaptığı iyi işler neticesinde hayırlı evlât olabilirler. Aynı şekilde, anne ve babaları hayatta iken iyi evlât (anne-babası kendisinden razı) olan nice evlât da, yapması gereken hayırlı işleri az yaptığı hasebiyle kötü evlât konumuna düşer (anne-babasının gazabını kazanır).

Anne, baba ve diğer akrabalar için yapılacak başlıca hayırlı işler; onların borçlarını ödemek, Allah ve kul haklarını eda etmek, hac ve benzeri kazaya kalan ibadetlerini bizzat kendisi veya bir başkasını ecîr tutmak suretiyle yerine getirmektir.[7]

Sahih rivayette yer aldığına göre, İmam Sadık (aleyhisselam) her gece kendi evlâdı için ve her gün de anne-babası için iki rekât namaz kılardı; birinci rekâtta Kadir Suresi’ni, ikinci rekâtta da Kevser Suresi’ni okurdu.[8]

Senedi sahih olan bir hadiste İmam Sadık’ın (aleyhisselam) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

Bazen ölü darlık ve zorluk içinde olduğu bir anda yüce Allah ona genişlik ve rahatlık verir, darlıktan kurtarır ve ona, “Sana verilen bu rahatlık, falan mümin kardeşinin senin için kıldığı namaz sebebiyledir.” denir.

Ravi, “İki rekâtlık bir namazın sevabına iki ölüyü ortak edebilir miyim?” diye sorunca, İmam (aleyhisselam), “Evet edebilirsin.” diye buyurdu.

Daha sonra şöyle ekledi:

Diri birinin, kendisine verilen hediyeye sevindiği gibi, ölü de kendisi için yapılan dua ve istiğfarlarla sevinir, rahatlığa kavuşur.[9]

Yine İmam Sadık (aleyhisselam) şöyle buyurmuştur:

Namaz, oruç, hac, sadaka, dua ve diğer hayır ameller kabirdeki ölüye ulaşır. Bu amellerin sevabı hem ölüye, hem de o hayır ameli yapana yazılır.

Başka bir hadiste de şöyle buyurmuştur:

Müslümanlardan her kim ölen birinin hayrına salih amel yaparsa, yüce Allah onun sevabını kat kat verir ve ölü de o amelden faydalanır.[10]

Yine bir başka rivayette şöyle yer almıştır:

Herhangi bir şahıs bir ölü için sadaka verdiğinde, yüce Allah Cebrail’e yetmiş bin melekle o ölünün kabrine gitmesini emreder. Her birinin elinde ilâhî nimetlerle dolu bir tabak bulunan melekler ona şöyle derler: “Selâm olsun sana ey Allah’ın dostu! Bu, falan müminin sana gönderdiği hediyedir.” Böylece kabri aydınlanır ve Allah cennette ona bin şehir ikram eder, onu bin huri ile evlendirir, ona bin elbise giydirir ve onun bin ihtiyacını giderir.[11]

 


[1]- Mu’minûn, 100
[2]- Sefinetu’l-Bihar, c.1 s.268
[3]- Sefinetu’l-Bihar c.8 s.132
[4]- Camiu’l-Ahbar s.197
[5]- Camiu’l-Ahbar, s.197
[6]- Sefinetu’l-Bihar c.8, s.133
[7]- Biharu’l-Envar, c.74, s.59, h: 21, az bir farkla.
[8]- Zadu’l-Mead, s.573-574
[9]- Zadu’l-Mead, 573-574
[10]- Zadu’l-Mead, 573-574
[11]- Zadu’l-Mead, 574
Ahiret Meznilleri Kitabından alıntıdır.

1 yorum

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.