Kısaca FEDEK

Sen gidince ve toprak seni bizden ayırınca.
Bazı adamlar bize saldırdılar, bizi küçümser oldular,
Ve mirasımızın tamamı gasp edildi sen gidince.

Fedek’e El Konulması

Ebu Bekir’in Peygamber’in ciğerparesi ve aziz kızı Zehra’ya karşı sert uygulamalarından biri de, Fedek’e el koymasıydı.

Fedek Neresidir?

Fedek, Hicaz’da bir köyün adıdır. Medine ile arasında iki veya üç günlük yol vardır. Yahudi köylerinden biridir. Onunla Hayber arasında bir menzileden az mesafe vardır.

Fedek Peygamber’in Mülküdür

Müslümanlar Hayber kalelerini fethedince korkan Yahudiler zaman kaybetmeden Peygamber sallallahu aleyhi ve alih’e geldiler ve topraklarının yarısı üzerinde Peygamber sallallahu aleyhi ve alih’le anlaştılar. Bu yüzden Fedek halis olarak Peygamber sallallahu aleyhi ve alih’indi, kimsenin onda bir hakkı, bir payı yoktu.[1]

Peygamber sallallahu aleyhi ve alih Fedek’i Fatıma selamullahi aleyha’ya Bağışladı

Fedek Peygamber’in sallallahu aleyhi ve alih tasarrufuna geçince, “Akrabana hakkını ver.” [2] ayeti indi. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve alih, Seyyidetü’n-Nisa’yı çağırdı ve Fedek ve çevresini ona verdi. Sonra şöyle buyurdu: “Bu, Allah’ın sana ve soyuna verdiği bir paydır.“[3]

Âlemlerdeki kadınların efendisi Hz. Faime selamullahi aleyha’da, toprak sahiplerinin kendi topraklarında tasarruf ettiği gibi onda tasarruf etti. Nübüvvet hanedanının ondan başka da maddî geliri olan bir kaynakları yoktu. Nitekim Müminlerin Emiri İmam Ali aleyhisselam şöyle buyurmuştur:

Evet, şu mavi gökyüzünün altında elimizde bir tek Fedek vardı.

Ebu Bekir’in ilk uygulamalarından biri, Fedek’e el koymak ve onu beytülmale katmak oldu. Amacı, İmam’ı ekonomik olarak zayıf düşürmek ve hareket etme imkânını ondan almaktı.

İbn Ebi’l-Hadid der ki:

“Bir gün Bağdat’taki Arap medresesinin müderrisi olan Ali b. el-Faruki’ye sordum:

– Fatıma (selamullahi aleyha) doğru mu söylüyordu?

– Evet, dedi.

– Peki, doğru söylediği hâlde Ebu Bekir niçin ona Fedek arazisini vermedi? dedim.

Güldü. Sonra sır saklayan, saygın ve az şaka yapan biri olmasına rağmen çok hoş bir cevap verdi:

– Eğer o gün Fedek’i sırf Fatıma’nın(selamullahi aleyha), o arazinin kendisine ait olduğunu iddia etmesinden dolayı ona verseydi, yarın da ona gelecek ve kocası adına halifelik makamını isteyecekti ve Ebu Bekir’i makamından uzaklaştırmış olacaktı. Bu noktadan sonra herhangi bir mazeret ileri sürüp ona karşı durması mümkün olmayacaktı. Ve o, ne söylerse söylesin her iddiasında doğru kabul edilecekti. Onun ileri sürdüğü bir hususta kanıta ve tanığa gerek olmayacaktı.”[4]

Her neyse, Ebu Bekir’den sonraki iktidarlar da Fedek arazisinde keyiflerince tasarrufta bulundular. Osman, tuttu onu Mervan b. Hakem’e bağışladı. Müslümanların ona karşı kızgınlığının bir sebebi buydu.[5] Mervan öldükten sonra da oğulları onu miras aldılar. Bu, Ömer b. Abdulaziz’in zamanına kadar böyle devam etti. Ömer b. Abdulaziz onu Mervan Oğulları’nın elinden alarak sadaka olarak asıl sahiplerine geri verdi.[6]

Hz. Zehra selamullahi aleyha’nın Fedek’i Geri İstemesi

Âlemler kadınlarının efendisi, Ebu Bekir’e giderek Fedek’i kendisine geri vermesini istedi. Ebu Bekir, ondan Peygamber’in sallallahu aleyhi ve alih Fedek’i kendisine bağışladığına dair şahit getirmesini istedi. Hz. Fatime Zehra selamullahi aleyha, buna tanıklık edecek şahitlerini getirdi. Şahitlerden biri Müminlerin Emiri İmam Ali aleyhisselam, diğeri ise faziletli bir hanımefendi olan Ümmü Eymen idi ki, Peygamber sallallahu aleyhi ve alih onun hakkında, “Şüphesiz o, cennet ehlindendir.” buyurmuştur. Bunun üzerine Ebu Bekir, Fedek’in Fatıime selamullahi aleyha’ya ait olduğunu belirten bir yazı yazdı. Fakat Ömer, yazıyı onun elinden aldı ve içine tükürerek yırtıp attı.

Bir rivayete göre de Ebu Bekir, İmam’ın ve Ümmü Eymen’in şahitliğine itibar etmedi. İmam’ın şahitliğini kendi menfaati doğrultusunda şahitlik yapacağı gerekçesiyle, Ümmü Eymen’in şahitliğini de fasih Arapça konuşamayan bir kadın olduğu gerekçesiyle reddetti.

Şia kelâmcıları bu olaya birkaç dipnot düşmüşlerdir:

1- Ebu Bekir, Seyyidetü’n-Nisa’dan Peygamber’in Fedek’i kendisine bağışlamış olduğuna dair şahit istemiştir. Oysa şer’î kurallara göre Ebu Bekir’in şahit getirmesi gerekirdi. Çünkü iddiada bulunan oydu. Şahidi olmaması durumunda ise, Hz. Fatime selamullahi aleyha’dan sadece yemin etmesini isteyebilirdi. Çünkü meşhur kurala göre, “İddia eden şahit getirir, inkâr eden ise yemin eder.”
2- Ebu Bekir, Resulullah’ın bir parçası olan Hz. Fatime selamullahi aleyha’nın İslâm’daki yerini ve makamını görmezlikten geldi. Hâlbuki o, bu ümmetin kadınlarının efendisidir. Allah-u Teala, onun rızasından dolayı razı olur ve onun gazabından dolayı gazap eder. Allah, onun sevgisini bütün Müslümanlara farz kılmıştır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “De ki: Peygamberliğim karşılığında sizden yakınlara sevgi beslemenizden başka bir ücret istemiyorum.”  Fakat ne yazık ki, onların ona karşı sevgi beslemeleri, karnındaki bebeğini düşürmek ve evine saldırmak şeklinde tezahür etti! Ne diyelim?! Hepimiz Allah’tanız ve hepimiz O’na döneceğiz!

Her neyse, Ebu Bekir, Fedek’e el koydu ve onu da devlet mallarına kattı.
Hz. Fatime selamullahi aleyha, babasının kendisine bağışladığı Fedek’i geri alamayınca dışarı çıktı. Yürürken eteği ayaklarına dolaşıyordu. Nerdeyse sürçüp düşecekti. Üzüntü ve hüzün tüm vücudunu kaplamıştı. Ebu Bekir’e yakışan, babası Resulullah sallallahu aleyhi ve alih’in hürmetini gözetmek ve Kureyş içerisinde zamanının en zengini olan ve tüm servetini İslâm yolunda harcayan annesi Hatice’ye vefa borcunu ödemek adına onun duygularına saygı göstermekti.

Büyük Allâme İmam Şerefüddin şöyle der:

Keşke Ebu Bekir, bildiği tüm hikmet yollarına başvurarak Hz. Zehra selamullahi aleyha’yı (bu davasında) başarısızlığa uğratmaktan kaçınsaydı! Eğer bunu yapsaydı, ahireti için daha iyi olur, pişman olmaktan ve kınanmaktan daha uzak kalır, ümmetin birliğini daha iyi korumuş olur ve özellikle de kendisi için her açıdan daha uygun olurdu.
O, Resulullah sallallahu aleyhi ve alih’in emaneti ve biricik kızının başarısızlığa uğramasını ve eteği ayaklarına dolaşır vaziyette yanından eli boş geri dönmesini önleyebilirdi. Babasının yerine oturmuş biri olarak muhakemesiz olarak Fedek’i ona verseydi ne olurdu?! İmam (halife), genel velâyetinden yararlanarak bunu yapabilirdi. Bu maslahat uğrunda ve bu mahzurdan kaçınmanın yanında Fedek’in ne değeri olabilirdi ki?!
Evet; Ebu Bekir, güzel olan tutumu sergileyebilir, Resulullah sallallahu aleyhi ve alih’in bir parçası ve âlemler kadınlarının efendisi olan Hz. Fatıime selamullahi aleyha’nın Fedek üzerindeki malikiyetini sağlamlaştırabilir, ona karşı müminlerin kalplerini sızlatan o sert tavrı takınmayabilirdi.

 

Hz. Zehra selamullahi aleyha’nın Şikayeti

Peygamber sallallahu aleyhi ve alih’in ciğerparesi Hz. Zehra selamullahi aleyha, daha sonra babasının kabrinin yanına giderek aşağıdaki hüzün dolu beyitlerle kavimden gördüğü eziyetleri ve çektiği acıları babasına şikâyet etti:

قَدْ كانَ بعدَكَ أنْباءٌ وهَنْبَثَةٌ / لو كُنْتَ شاهِدَها لم تَكثُرِ الخُطَبُ
إنّا فَقَدْناكَ فَقْدَ الأرضِ وابِلَها / واخْتَلَّ قَومُك فَاشْهَدهُمْ ولا تَغِبُ
‏أبْدَتْ رِجالٌ لنا نَجوي صُدورِهُمُ / لَمَّا مَضَيْتَ و حَالَتْ دُونَكَ التُّرُبُ
‏تَجَهَّمَتْنا رجالٌ واستُخِفَّ بِنا / لَمَّا فُقِـدْتَ وَكُلُّ الإِرْثِ مُغْتَصَـبُ

Senden sonra ne olaylar oldu, ne kargaşalar yaşandı!
Sen şahit olsaydın bu olaylara, musibetler çoğalmazdı.
Yağmuru yitiren yer gibi biz de seni yitirdik.
Kavmin bozuldu; şahit ol hâllerine ve asla gaip olma.
Bazı adamlar içlerindeki kini bize göstermeye başladılar
Sen gidince ve toprak seni bizden ayırınca.
Bazı adamlar bize saldırdılar, bizi küçümser oldular
Ve mirasımızın tamamı gasp edildi sen gidince.

Hz. Zehra selamullahi aleyha’nın, babasının vefatından sonra gördüğü eziyetler ve çektiği musibetlerden ne kadar etkilendiği ve ne derecede derin bir hüzün ve üzüntü içinde olduğu bu beyitlerde açıkça görülmektedir. Çünkü Hz. Zehra selamullahi aleyha’ya karşı gerçekten de acımasız ve sert bir tutum sergilenmiş ve her şeyden önce riayet edilmesi gereken Peygamber’in hakkına riayet edilmemişti.


[1]- Mecmau’l-Bahreyn, 5/283.
[2]- İsrâ Suresi, 26. ayet.
[3]- Şevahidü’t-Tenzil, 1/441; ed-Dürrü’l-Mensur, 2/151; Kenzü’l-Ummal, 2/158; Ruhu’l-Meanî, 5/58.
[4]- İbn Ebi’l-Hadid, Şerh-i Nehcü’l-Belâga, 1/198.
[5]- el-Ikdü’l-Ferid, 4/283.
[6]- Tarih-i Ebu’l-Fida, 1/168.

Sakife Toplantısı Kitabından alıntıdır.

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.